Kişinin Fotoğrafı ve Görüntüsü Üzerindeki Haklar
10.10.2024
1. Giriş
Bireylerin kendi görüntüleri üzerindeki haklarının kapsamı, değişen dünyanın sıkça gündeme gelen bir hukukî meselesidir. Öyle ki kişilerin görüntülerinin her an herhangi bir yerde ve herhangi bir sebeple kayda alınıp paylaşılması, bugünün dünyasında olağan ve gün geçtikçe alışılagelen bir durumdur. Birçok insan, sosyal medya platformlarında, kamuya açık bir biçimde fotoğrafını paylaşmakta ve hatta tanıdıkları tarafından paylaşılmasına açık veya örtülü olarak rıza göstermektedir.
Bunun yanında söz konusu görüntülerin hak sahipleri, paylaşıma rıza göstermeyebilir veya gösterdikleri rızayı geri çekmek isteyebilirler. Bu bağlamda görüntü üzerindeki hak ve koruma alanlarının sınırları önem taşımaktadır. Sevmek Zamanı filminde Müşfik Kenter “Resminle benim aramdaki bir durum seni ilgilendirmez. Resmin sen değilsin ki…” dediğinde, hukuken haklı mıdır? Görüntümüz üzerindeki hakkımız nerede başlar ve biter?
Diğer yandan görüntüsü söz konusu olan kişi kadar, görüntüyü yaratan kişinin de o görüntü üzerinde hak sahipliği söz konusu olacaktır. Bu hak sahipliğini anlamak, görüntü sahibi ve görüntüyü yaratan kişinin hakları arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek için önemlidir.
Bu makalemizde kişinin kendi görüntüsü, dar anlamda resmi ve fotoğrafı üzerindeki haklarının; başta fikrî mülkiyet hukuku bağlamında olmak üzere, hukukî vaziyetini detaylıca açıklayacağız.
2. Genel Olarak Fotoğrafların Hukukî Durumu
Bir kimseye ait fotoğraf üzerindeki hakları, ilk olarak “fotoğrafı çekilen şahsa ait olanlar” ve “fotoğrafı çekenin/yaratanın hakları” olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. Fotoğrafın öznesine dair bu ayrıma ilaveten, bir fotoğrafa ilişkin olarak, hem “fikrî mülkiyet hakları” hem de “kişilik hakları” olmak üzere iki ayrı koruma alanı mevcuttur. Ancak fikrî mülkiyet haklarının düzenlendiği 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“Kanun”, “FSEK”) her iki koruma alanına dair de düzenlemeler yer almaktadır.
3. Fotoğrafı Çekenin / Yaratanın Hakları
Fotoğrafı çeken/yaratan kişinin fikrî mülkiyet haklarından faydalanabilmesi için ilgili fotoğrafın eser niteliğinde olması gerekir. Eser niteliğinde olmayan fotoğraflar ise belirli şartların varlığı hâlinde haksız rekabet hukukunun kurallarından faydalanabilecektir. Türk hukukunda bir ürünün eser niteliği taşıması için, kanunda öngörülen eser türlerinden biri bünyesinde somutlaşmış olması ve eser sahibinin hususiyetini taşıması gerekir. FSEK bağlamında düşünüldüğünde bir fotoğrafın eser mahiyetinde olabileceği eser türleri temelde; “Bedii vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmi mahiyette fotoğraf eserleri” (m.2/3), “yağlı ve suluboya tablolar, resimler” (m. 4/1) ve “fotografik eserler ve slaytlar” (m. 4/5) olarak karşımıza çıkmaktadır.
– Bedii vasfı bulunmayan fotoğraf eserlerinin amacı, belirli bir bilimsel veya teknik konuyu yüzey ya da cisim hâlinde canlandırarak öğretmek ya da açıklamaktır. Doktrinde bunlar; estetik niteliği bulunmayan bilimsel ve teknik nitelikteki resim, fotoğraf, plan, proje, maket vb. olarak özetlenmektedir1. Bunların ortak özelliği “bedii”, yani estetik özellikten yoksun, sıklıkla öğretici bir amaca hasredilmiş olmalarıdır.
– Yağlı suluboyalar, resimler ile fotografik eserler ve slaytlar ise Kanun’un güzel sanat eserleri kategorisinde yer almaktadır. Bu cihetle bu eserlerin, bedii vasıf taşıması, yani estetik bir mahiyette olması zorunludur (FSEK m. 4/1). Öyleyse bu kapsamdaki bir fotoğraf eserinde fotoğrafçının hususiyetinin; örneğin bir modelin fotoğraf çekimleri sırasında poz ve gölgelemeye ilişkin teknikleri, fotoğraf açısı, photoshop gibi çeşitli müdahalelerinin değerlendirilmesi gerektiği ve ancak bu hâlde “güzel sanat eseri” vasfının söz konusu olacağı açıktır. Eserin “estetik bir amaçla” yaratılması da şart değildir; eser sahibinin bir “sanatçı”, söz gelimi bir fotoğrafçı olması da gerekmez.2
Bir fotoğrafın FSEK’te sayılan eser türlerinden birinin kapsamına girdiğine ve “hususiyet” şartını taşıdığına ilişkin değerlendirme, uygulamada bilirkişiler tarafından yapılmaktadır. Örneğin bir moda dergisinin çekimleri esnasında çekilen fotoğrafların izinsiz olarak internette yayınlanmasına ilişkin bir davada, eser mahiyetine ilişkin değerlendirme bilirkişiler tarafından yapılacaktır. Bilirkişilerin bu fotoğrafların eser olmadığına karar vermesi, tek başına bir hakkın ihlal edilmediği anlamına gelmez3. Zira eser mahiyeti taşımayan fotoğraflar, başka hukukî korumalardan yararlanabilir. Nitekim bu örnekte “haksız rekabet” kapsamında bir değerlendirme yapılabilecek ve ilgili fotoğraflar eser mahiyetinde olmasa bile bir hak ihlali kararı verilebilecektir.
Eser mahiyetinde olmayan fotoğraflar ise eser niteliği taşımayan “alelade” fotoğrafları ifade eder. Eser niteliğinde olmayan fotoğraflarda fikrî bir yaratım söz konusu değildir. Ancak kanun koyucu, bu fotoğrafların tamamen korumasız kalması yerine, haksız rekabete dayalı olarak bir koruma öngörmüştür. Bu doğrultuda haksız rekabet korumasında korunan şey, fotoğrafı çekenin, fotoğraf üzerindeki hak sahipliğidir.
Fotoğraf ve resimlere ilişkin burada sözü edilen haksız rekabet koruması, ticarî amaçla çoğaltma ve yayımlamaya yönelik olarak düzenlenmiştir. Örneğin, bir doğa fotoğrafçısının ticarî amaçla kullanarak çoğalttığı ve yayımladığı fotoğrafları izinsiz olarak kullanan kişi, tacir olmasa dahi haksız rekabet kapsamında bir ihlal gerçekleştirmiş olur.
Bu noktada bir parantez olarak, sosyal medya üzerinden paylaşılan bu tür fotoğraf ve resimlerin hukukî niteliği düşünülebilir. Bilindiği üzere Twitter ve Instagram gibi platformlarda “onaylı” hesaplar aracılığıyla; takipçi sayısına da bağlı olarak, etkileşim ve görüntülenme sayılarına göre bir gelir elde etme imkânı bulunmaktadır. Örneğin bir infial anında sıradan bir kişi tarafından çekilerek sosyal medyaya yüklenen bir video, bir haber ajansı tarafından hiçbir izin alınmadan onaylı hesabından yayınlandığında ve bu doğrultuda gelir elde edildiğinde, bir hak ihlalinden söz edilebilir mi? Kanaatimizce bu sorunun yanıtı evettir ve günlük hayatta hemen her gün yaşanan, bariz bir haksız rekabet ihlali söz konusudur.
Haksız rekabet kapsamındaki bu ihlallerde Türk Ticaret Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulama alanı bulacak ve bu kapsamda şartları oluşması hâlinde tecavüzün tespiti, men’i, ortadan kaldırılması, maddî tazminat ve manevî tazminat gibi koruma yollarına başvurulabilecektir.
4. Fotoğrafı Çekilen / Görüntüsü Tasvir Edilen Kişinin Hakları
Fotoğrafı/görüntüsü çekilen kişinin hakları kişilik hakkı kapsamında korunur. Kişilik hakkı kapsamındaki koruma, FSEK m. 86’nın ilk fıkrasında şu şekilde düzenlenmiştir:
“Eser mahiyetinde olmasalar bile, resim ve portreler tasvir edilenin, tasvir edilen ölmüşse 19 uncu maddenin birinci fıkrasında sayılanların muvafakati olmadan tasvir edilenin ölümünden 10 yıl geçmedikçe, teşhir veya diğer suretlerle umuma arzedilemez.”
İlgili hüküm, Türk Medeni Kanunu m. 24 ve Türk Borçlar Kanunu m. 58’in özel görünümü niteliğindedir.
Kişinin kendi görüntüsüne ilişkin kişilik hakları, en doğru ve veciz biçimde, Yargıtay tarafından şöyle özetlenmiştir:
“Kişilik hakları şahsa sıkı sıkıya bağlı, devredilemeyen ve vazgeçilemeyen haklar olup; hayat beden ve ruh tamlığı, düşünce ve çalışma özgürlüğü, şeref, haysiyet, ad ve resim üzerindeki haklar olarak sayılabilir ve bu sayılanlarla da sınırlı değildir. Resim ve portreler bir kimsenin dış görünüşünü o insanı tanımaya imkân verecek biçimde yansıtan nesnedir. Bir kimse dış görüntüsü üzerinde hak sahibidir. Resim üzerindeki kişilik hakkı Medeni Hukuk yönünden korunduğu gibi, 5846 sayılı FSEK ve 5680 sayılı Basın Kanunu ile de özel düzenlemeler getirilmiştir. Bir kimsenin izni olmadan resminin yayınlanamayacağı genel kuraldır. İzin alınmaksızın bir kimsenin resminin hangi hallerde yayınlanabileceği, Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 86. maddesinde gösterilmiştir.”4
Kişilik haklarına dair bu korumadan yararlanabilmek için ilk olarak, görüntü sahibinin, umuma arz için rıza vermemiş olması gerekir. “Eser” anlamında umuma arz; eser sahibinin kendi özel alanını, kişisel çevresini ve hakimiyet alanını terk etmesi olarak ifade edilebilir. “Görüntü” bakımından ise kanun maddesinde “teşhir veya diğer suretlerle” ifadesine yer verilmiştir. Bu bakımdan umuma arz, “dış görünüşü teşhis etmeye elverecek biçimde aksettirmek” olarak ifade edilebilir. Korunan şey “kişilik hakkı” olduğundan, görüntünün de bir gerçek kişinin “dış görüntüsü” olması gerekir.
Doktrindeki hâkim görüşe ve çeşitli mahkeme kararlarına göre, bir fotoğrafa yalnızca detay olarak dahil olan, örneğin caddede çekilen bir fotoğrafta esas fotoğrafı çekilen kişinin arkasında kadraja giren kişilerin rızası gerekmez ve dolayısıyla bunların kişilik haklarının ihlal edildiği söylenemez. Ancak bu karar ve görüşlerin, genelde ilgili görüntünün “ticarî” amaçlı kullanımlarına dair örneklere ilişkin olduğunu belirtmek gerekir5. Bizce de görüntünün esasını oluşturmayan, bir fotoğrafın arka planında detay olarak yer alan kişilerin rızasının alınması gerekmemelidir. Ancak her somut olay özel olarak değerlendirilmelidir; söz gelimi bir fotoğrafta yalnızca detay olarak gözüken fakat komik veya ikonik olarak yer alan bir 3. kişinin, fotoğrafın amacının da önüne geçerek gündem olması söz konusu olabilir. Bu ihtimalde ticarî bir gelir elde edilmese dahi kişilik hakkının ihlalinden söz etmek mümkündür.
Görüntünün umuma arz edilmesine dair rıza, bir irade beyanıdır ve karşı tarafa ulaşmakla sonuç doğurur. Rıza, açık veya örtülü olarak verilebilir. Açık rıza sıklıkla yazılı verilir. Örtülü verilen rızada ise rızanın kapsamına dikkat edilmesi gerekir. Bu sebeple özellikle üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen umuma arzların, görüntü sahibinin verdiği rızanın sınırlarını aşıp aşmadığını, her somut olayda ayrıca değerlendirmek gerekecektir. Örneğin, ünlü bir oyuncunun bir an Instagram hikayesinde paylaşıp sonra kaldırdığı fotoğrafın bir haber sitesi tarafından Twitter’da haber olarak paylaşılması, tek başına bir hak ihlali niteliğinde olmayabilir. Ancak söz konusu fotoğraf müstehcen nitelikteyse ve sehven paylaşıldığı anlaşılıyorsa, kişilik hakkının ihlâlinden söz edilebilir. Yine bir sanatçıya meftun olan bir hayranın, bir “fan sayfası” açması ve sanatçının konserlerinden fotoğrafları paylaşmasında, kişilik hakları bakımından bir sorun yoktur. Hâlbuki bir kişinin şahsî hesabında paylaşılan fotoğrafları kendi bilgisayarına indirip, kendi profilinde ilan-ı aşk mesajlarıyla yayınlayan kimsenin hukuka uygun hareket ettiği söylenemez.
Rıza şartının esas istisnaları ise FSEK m. 86/2’de bentler hâlinde sıralanmıştır. Buna göre “memleketin siyasi ve içtimai hayatında rol oynayan kimselerin resimleri”, “tasvir edilen kimselerin iştirak ettiği geçit resmi veya resmî tören yahut genel toplantıları gösteren resimler” ve “günlük hadiselere mütaallik resimlerle radyo ve film haberleri” için rıza aranmaz. Bir politikacının çıktığı sabah koşusunda çekilen fotoğrafı, 100. yıl kutlamaları sırasında Anıtkabir’deki kalabalığa dair bir video kaydında görünen kimseler, yoldan geçerken trafik kazasına şahit olan bir kişinin çektiği video bu kapsamdadır. Burada da yine “rızanın aşılmaması” icap eder; örneğin trafik kazasına şahit olan bir kişinin çektiği fakat ağır yaralı biçimde yolda yatan kişinin yüzüne odaklanan bir videonun, bu istisna kapsamında olmayacağı açıktır.
Rıza şartına dair bu istisnaî hâllerde dahi kişilik hakkının ihlalinden söz etmek mümkündür. Dolayısıyla bir olayın FSEK m. 86/2’deki istisnalardan birine dahil olması, tek başına hukuka uygunluk anlamına gelmez. Günlük hayatta bu türden durumlara sıklıkla, ticarî amaçlı kullanımlar sırasında karşılaşılmaktadır. Yukarıda değinildiği üzere bir fotoğrafın ana unsuru olmayan, arka planda bir detay olarak yer alan kişiler için kural olarak kişilik hakkı ihlalinden ve rıza alınması gerekliliğinden söz edilemez. Ancak örneğin sokakta çocuklarıyla samimi bir şekilde yürürken fotoğrafı çekilen bir kadının görüntüsünün bir bankanın reklamlarında kullanılması hâlinde, bir istisna söz konusu olmasına rağmen, bir hak ihlalinden söz etmek mümkün olabilir. Nitekim bu doğrultuda mahkeme kararları da mevcuttur. Bu doğrultuda, “onaylı” bir sosyal medya hesabının yapabileceği bu türden paylaşımlar; söz gelimi metroda komik bulunup kayda alınan ve yüzbinlerce etkileşim alan bir çocuğun görüntüleri, kişilik hakkı kapsamında bir ihlal anlamına gelebilecektir. Ne var ki kişilerin bizzat ticarî mevkiye koyduğu, söz gelimi kendi onaylı hesabından paylaştığı ve şahsen içinde yer aldığı videosunun bir başkası tarafından yine ticarî maksatla kullanılması; sıklıkla kişilik hakkı kapsamında değil, haksız rekabet kapsamında bir korumayı gündeme getirecektir.
Bununla birlikte kişilik hakkına dair koruma alanının, haksız rekabete dair hak sahasından daha geniş kapsamlı değerlendirilmesi gerektiğini de ifade etmek gerekir. Nitekim eser niteliğinde olmayan bir görüntünün, örneğin bir manzarayı seyreden ailenin neşeli bir fotoğrafını çeken fotoğrafçının haklarının koruma alanı; fotoğrafı çekilen kişilerin umuma arz için rıza vermedikleri yerde bitecektir.
Kişilik hakkı kapsamında bir ihlâl söz konusu olduğunda, FSEK’in yaptığı atıfla, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda kişilik hakkı ihlal edilen kişi, buna istinaden manevî tazminat ve yan taleplerde bulunabilecektir.
Ayrıca FSEK hükümleri uyarınca, kişilik hakkı ihlal edilen kişi, umuma arza ilişkin muvafakati olsa veya yukarıda yer verilen istisnalardan birine girse bile; durumun elverdiği ölçüde tecavüzün önlenmesi, hukuka aykırılığın tespiti, tazminat ve tekzip gibi imkânlardan faydalanacaktır. Son olarak yine aynı maddenin yaptığı atıfla, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan özel hayatın gizliliğini ihlal suçu da oluşabilecektir. Elbette somut olayın şartlarına göre; kişisel verilerin hukuka aykırı olarak kaydedilmesi, verilmesi veya ele geçirilmesi suçları da sübut bulabilecektir.
5. Sonuç
- Bir fotoğrafın fikrî mülkiyet hukuku bağlamında eser korumasından yararlanabilmesi için FSEK’te sıralanan eser türlerinden birine dahil olması ve hususiyet şartını taşıyor olması gerekmektedir. Fotoğraf ve görüntülere dair eser niteliğinin tespiti, uygulamada bilirkişiler tarafından gerçekleştirilmektedir.
- Fotoğrafı çeken/yaratan kişi, söz konusu fotoğraf bir eser niteliği taşıyorsa, fikrî mülkiyet hukukunun geniş koruma alanından yararlanır. Eser mahiyetinde olmayan fotoğraflar için ise Türk Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet koruması söz konusu olacaktır.
- Sosyal medya üzerinden paylaştığı bir görüntünün bir başkası tarafından izinsiz kullanımına karşı hukuk yoluna başvurmak isteyen kişi de haksız rekabet hükümlerine başvuracaktır.
- Fotoğrafı çekilen veya görüntüsü tasvir edilen kişilerin hakları ise kişilik hakları bağlamında korunur. Kişilik haklarına ilişkin korumada esas ayrım, açık rıza üzerinden yapılmaktadır.
- Açık rızanın var olup olmadığı ve istisnaî durumların oluşup oluşmadığı, koşullarına göre her somut olay özelinde ayrıca değerlendirilmelidir.
Av. Enes Duran
[1] Şafak Parlak BÖRÜ; Fotoğraf Üzerindeki Haklar (Doktora Tezi), Ankara, 2013; s. 46-47.
[2] K. Emre GÖKYAYLA; Telif Hakkı ve Telif Hakkının Devri Sözleşmesi, Ankara, 2001; s. 92.
[3] Örnek için bkz. Hamdi YASAMAN; Fikrî ve Sınaî Mülkiyet Hukuku, c.2, İstanbul, 2012; s. 233 vd.
[4] Yargıtay HGK, E. 2001/4-926, K. 2001/742, T. 17.10.2001.
[5] Görüşler ve kararlar için bkz. BÖRÜ; s. 357-358.